Dergiden Seçmeler

Kulluğa Engel Yoktur
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in Diyanet Aylık Dergi Aralık 2016 sayısında yayımlanan başmakalesi.

​Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

Diyanet İşleri Başkanı

 

HER insan bir değer taşır ve bu değeri insan olarak doğuştan kazanır. Sağlıklı olsun, engelli olsun, kadın olsun erkek olsun her bir insan Allah'ın en kıymetli ve en değerli varlığıdır. İnsan onurludur, ihtiyaçlarını saygınlığına yaraşır biçimde giderme hakkına sahiptir. Engelliler her ne kadar desteğe ihtiyaç duysalar da bu, hayatı kucaklamalarına ve umuda bağlanmalarına engel değildir. Zira insan olmak, engelsiz bir hayatı hak etmektir. Yüce Allah, bir engelliyi insan onuruyla bağdaşır biçimde muhatap almanın ne anlama geldiğini asırlar önce Peygamberimize ve onun aracılığıyla bize öğretmiştir.

Yüce Allah, insanları servetleri, ırkları, renkleri, cinsiyetleri, dilleri, nesepleri, fizik yapıları, engelli veya sağlıklı oluşları açısından değil; iman, yararlı amel, güzel ahlak, yaratana ibadet ve yaratılanlar için yararlı çalışmalar yapıp yapmadıkları açısından değerlendirir. "Allah katında en üstün olanınız ona karşı en saygılı olanınızdır." (Hucurat, 49/12.) anlamındaki ayet ile "Allah sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim, Birr, 32.) anlamındaki hadis bu hususu vurgulamaktadır.

İnsanın var oluşunu anlamlı kılan, onun zihin ve gönül dünyasıdır. Bedende özür olsa da, canda özür olmamalıdır. Diğer bir ifadeyle akli ve kalbi melekeler, insanı insan yapan önemli değerlerdir. Kur'an-ı Kerim'de, fiziksel veya zihinsel yetenek/hassalardan mahrum kimselerin kınandığına dair herhangi bir ayet yer almazken, Allah'ın kendilerine verdiği akıl, görme, konuşma, işitme gibi fiziki ve zihni hassaları olumlu ve gereği gibi kullanmayanların kınandığı ayetler mevcuttur. Gönül ve idrak yoksunluğu hakkında Allah'ın mesajlarına iltifat etmeyip gönülden benimsemeyenler "...onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler…" (A'raf, 7/179.) ayet-i kerimesi ile kınanmıştır. Rasul-i Ekrem "Yüce Allah, bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar." (Müslim, Birr, 33.) nebevi beyanları asıl olması gerekeni bizlere bildirmiştir. Unutulmamalıdır ki; görmemeyi eksiklik görmek vicdanı köreltir, duymayanları sığ sanmak kalbi sağırlaştırır. Ne görememek ne de duyamamak eksiltir insanı, ne yürüyememek hedeften alıkoyar ne de konuşamamak sözden uzaklaştırır insanı. Asıl yürüyemeyenleri yolda bırakan yolda kalır, konuşamayana kulak vermeyen nasipsiz kalır.

Bizim kültür ve medeniyetimizde engelli olmak, karşılığı cennet olan ağır bir imtihandan geçmektir. Yeter ki engelliler önüne çıkan her engele, Eyüp peygamberin sabrı gibi bir sabırla dayansınlar. Kerim kitabımız, Allah'ın görme engelli kulu Abdullah İbn-i Ümmi Mektum'a yüzünü ekşittiği, sırtını döndüğü için Abese suresinde ikaz edilen Sevgili Peygamberimizden söz eder. Abdullah İbn-i Mektum, Rasul-i Ekrem (s.a.s.)'in müezzinliğini de yapmış ve Medine'den ayrıldıklarında kendi yerine vekil olarak tayin edilmiştir. Sahabe içerisinde elliye yakın görme, ortopedik ve işitme engelli sahabe vardır. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)'in bunların her biri ile kurduğu ilişki Kıyamet sabahına kadar bütün müminlere engelli kardeşlerimize karşı nasıl muamele etmemizi ortaya koyan büyük örnek ve ibretlerle doludur. "Ümmetin Âlimi" "Kur'an Tercümanı" olarak bilinen Peygamberimizin amcası Abdullah İbn-i Abbas, hayatının sonuna doğru gözünün görme kabiliyetini kalbine tebliğ etmiş büyük bir sahabidir.

Görme, işitme, konuşma, zihinsel veya ortopedik engelli olsak da önemli olan gönül dünyamızda bir engelin oluşmaması, kalp gözünde bir körlüğün, bir engelin bulunmamasıdır. Gönlümüzün Hakk'a ve hakikate açık olmasıdır. Manevi anlamda kalbin işlevsiz hâle gelişi, Rahmet Peygamberinin söylemi ile Allah'a sığınılacak bir durumdur. Zira böylesi kalbin ve onun etrafında şekillenen kişiliğin, bireysel ve toplumsal ilişkileri yok olmaya yüz başlamış demektir. İşlevsiz hâle gelen kalple dış dünyaya açılan pencerelerimiz olan göz ve kulaklarımız da fonksiyonlarını yitirebilmektedir. Diğer bir ifadeyle göz bakar, ama işin sırrına ve hakikatine sirayet edemez. Kulak işitir ama gerçeklere iltifat etmez. Bilgi ve algılama organlarımız olarak niteleyebileceğimiz kulak ve göz ile kalp arasındaki bu ilişkiyi şu ayette daha açıkça görmekteyiz: "Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur." (Hac, 22/46.)

Ülkemizde 10 milyona yakın engelli kardeşimiz bulunmaktadır. Aileleri ile birlikte düşünüldüğünde 30 milyonu insanı etkilemektedir. Bu gerçek, her bireyin bu konuda daha fazla duyarlı olmasını ve daha fazla ilgi göstermesini gerektirmektedir. Çünkü her bir insan ya engelli, ya engelli yakını ya da engelli adayıdır. Nice insanlar sağlıklı iken trafik veya bir iş kazası ya da bir hastalık sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm, ortopedik, işitme ve görme engelli olabilmektedir. Bu duruma karşı hazırlıklı olunması, ne yapılacağının ve nasıl davranılacağının bilinmesi gerekmektedir. Bu konuda her kesim üzerine düşeni yapmalı, her şeyden önce insanlarımızın engelli ve özürlü konumuna düşmemesi için gereken her türlü tedbiri almalıdır. Belki de daha önemlisi engelli kardeşlerimize karşı bilinçlerimizde oluşan engeller ortadan kaldırılmalıdır. Engelliler mutlaka eğitilmeli, istihdam imkânı artırılmalı, insani temel hakları tam olarak sağlanmalı ve sosyal güvenceye kavuşturulmalıdır. Bu, insanlık borcu olduğu gibi dindarlığın da bir gereğidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de engelli, hasta ve muhtaçlara kucak açmış, onlara yakın ilgi ve şefkatle yaklaşmış, onları toplumun ayrılmaz birer parçası olarak görmüştür.

İnsanı zübde-i kâinat ve eşref-i mahlukat olarak gören, insana insan olduğu için kıymet veren bir medeniyetin mensupları olarak, engellilere yardım etmenin sadaka ve Allah'a olan sadakatimizi gösteren bir davranış olduğunu bildiren bir peygamberin ümmetiyiz. Rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.): "Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, ihtiyacı olanın hacetini tedarik etmesi için bildiğin yere delalet etmen, derman arayan dertliye yardım için koşuşturman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir." (İbn Hanbel, V, 152.) buyurmuştur.

Yüce Rabbimiz zihinlerimizi ve gönüllerimizi engelli eylemesin…

​​​​​​