Tarih: 14/02/2000
Kurban kesmek yerine, onun bedelini fakirlere
dağıtmanın daha uygun olacağı gibi görüşler, son zamanlarda bazı basın-yayın
organlarında yer almış, bunun üzerine bazı vatandaşlarımız da konuyla ilgili
olarak, Başkanlığımıza pek çok soru yöneltmişlerdir.
Bu sebeple, Din İşleri Yüksek kurulu Uzmanlarının katıldığı Din Işleri
Komisyonu'nun 14/02/2000 tarihli toplantısında konu değerlendirilmiş ve
aşağıdaki metnin Başkanlık Makamına arzedilmesi kararlaştırılmıştır:
Allah'a yakınlaşmak anlamına gelen "kurban" ibadeti; kurban olarak
kesilmesi uygun olan hayvanın, ibadet niyetiyle usulüne uygun şekilde
kesilmesidir. Bunun başlıca çeşitleri; udhiyye kurbanı (kurban bayramında
kesilen kurban), adak kurbanı, akika kurbanı ve Hac ile ilgili olarak kesilen
hedy kurbanlarıdır.
Kevser suresinde geçen: "Venhar" emri, İslam bilginlerinin çoğuna
göre, kurban kesmek anlamındadır. Bilginlerin çoğunluğu bunun Kurban Bayramı
günlerinde kesilen kurban olduğu görüşündedirler. Zira bu konuda pek çok
hadis-i şerif vardır. Dini bayramlarımızdan olan kurban Bayramı, Asr-ı
Saadetten günümüze kadar (kurban kesilerek) kutlanmıştır. Eyyam-ı Nahr
(Kurbanlık Hayvanların kesilmesi günleri) tabiri de, onbeş asırdan beri bu
anlamda kullanılmıştır.
Mezheplerin çoğuna göre udhiyye kurbanının hükmü sünnettir. Hanefi fıkhında
tercih edilen görüş ise, kurbanın vacip olduğudur. Ancak bir ibadetin farz
olmayışı, onu ibadet olmaktan çıkarmayacağı gibi, şeklinin de değiştirilmesini
gerektirmez. İbadetlerin; şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri,
amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. İbadetlerdeki bu özelliklerin
birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
Din, felsefi bir doktrin değildir. Dini hükümlerle ilgili olarak ortaya çıkan
yeni meselelerde, teşri amaç ve şartlarına aykırı olmayacak şekilde yeni
düzenlemeler getirilmesi, her ne kadar caiz ise de; ibadetlerin eda edilişini
ve sahih olma şartlarını ortadan kaldırarak indi, keyfi ve nefsani istekler
doğrultusunda değişiklikler yapılamaz. İslam Dini'ndeki, hatta diğer ilahi ve semavi
dinlerdeki kurban ibadetini, ilkel dinlerdeki anlayışlarla ve uygulamalarla
karıştırmak büyük bir yanlışlıktır.
Kurban ibadetinin pek çok hikmeti ve amacı vardır. Kurban sadece et yardımı
amaçlı bir ibadet değildir. Hatta etinin dağıtılması bile vacip değil,
sünnettir. Bunun özü; Allah'a yaklaştıran maddi bir fedakarlık ve O'nun emrine
bir bağlılıktır.
Kurbanların, İslam'ın öngördüğü temel şartlara ve espriye uygun olarak
kesilmesi, bu konuda hijyen ve ekoloji şartlarına uygun davranılması, Diyanet
İşleri Başkanlığı'nın da ötedenberi çok arzu ettiği hususlardır. Ancak bu
ortamın sağlanması, başta mahalli idareler ve çevre ile ilgili kuruluşlar olmak
üzere birçok kuruluşun, ortaklaşarak çalışmasına bağlıdır.
Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur'an-ı Kerim'de bulunmadığını iddia etmek
ve Allah'ın bu çeşit bir buyruğunun olmadığını ileri sürmek de doğru değildir.
Zira Kevser Süresindeki kurban kesme emrinden başka Kur'an-ı Kerim'de:
"(Ey Muhammed!) Onlara Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat!
İkisi birer kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmiş; diğerininki ise
kabul edilmemişti..." (Maide Suresi; 27). buyrulmuştur.
Saffat Suresinde de (Ayet: 107); Hz.İbrahim'in oğlu Hz.İsmail'in yerine bir
kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça
bildirilmektedir. Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili
nasslar mevcuttur:
"... Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli
günlerde Allah'ın adını ansınlar. Işte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri
de doyurun.""(Hacc Süresi, 28)
`Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanların üzerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık." (Hacc
Suresi; 34)
"Biz büyükbaş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden
(kurban) kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar ayakları üzerine
sıralanmış halde dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz).
Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin, isteyen yoksulu da istemeyen
yoksulu da doyurun. İşte biz, şükredesiniz diye o hayvanları sizin emrinize
verdik." (Hacc Süresi, 36)
"Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır: Allah'a
ulaşacak olan ancak, sizin O'nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve
ibadettir." (Hacc Suresi; 37)
Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen
hayvanlar olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet
açıktır. Et ve kanların Allah'a ulaşamayacağının, asıl olanın ihlas ve takva
olduğunun bizzat ayetin nazmında yer alması bunu ispat etmektedir. Allah'ın,
kurbanın etme ihtiyacı olmadığına göre, hayvanın kesilmesi yerine nakdi
tutarının ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının daha uygun olacağı görüşünü bu
ifadelerden çıkarmak doğru değildir.
Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadetinin ancak kurban
olacak hayvanın usulüne uygun olarak kesilerek yerine getirileceği kesindir.
Bedelini infak etmek suretiyle, kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz.
Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz.Peygamber
(s.a.s.) hicretten itibaren on yıla yakın bir süre hep kurban (Udhiyye)
kesmiştir. (Bknz: Tirmizi 20, K.El-Edahi, 11, Hadis No: 1507)
"Enes (r.a.) diyor ki: Hz.Peygamber (s.a.s.) iki alaca (semiz) koç kurban
kesti. Ayağını yanlarına basarak "bismillah" deyip, tekbir aldığını
gördüm., Sonra onları kendi elleriyle kesti." ( Buhari, 73, K.Eİ-Edahi
9,14; Müslim 35, K.El-Edahi 17 Hadis No:1966)
Kurban Bayramı günlerinde kurban kesmenin vacip olduğunu kabul edenler, sadece
Hanefiler değildir. İmam Evzai, Leys İbn. Sa'd ve İmam Malik de, kurbanın vacip
olduğu görüşündedir.
Udhiyye kurbanının kesilmesinin sünnet olduğunu savunan bilginler kendilerini
destekleyen bir kanıt olarak; farz veya vacip ibadetlerde, o ibadetin vaktinde
eda edilemeyişi halinde onun yerine (bedel) olarak yapılabilecek bir başka
ibadetin bulunduğunu, nitekim Cuma namazı ile yükümlü oldukları halde, bunu
kılamayanların o günkü öğle namazını kılmaları gerektiğini; halbuki kurban
konusunda böyle bir seçeneğin mevcut olmadığını söylemişlerdir ki; bu da kurban
ibadetinin, kurbanlık hayvanın, belirli günlerde kesilmesiyle bu emrin (ister
vacip, ister sünnet olsun) yerine getirileceğini ortaya koymaktadır.
Kavramları ve fıkhi hükümleri, birbirine karıştırmadan, konuları incelemek ve
özellikle halka yönelik değerlendirmelerde buna dikkat etmek gerekir. İslamın
öngördüğü ilim adabı ve ilim anlayışı da bunu gerektirir.
Kurbanlık hayvanın (daha genel olarak hayvan) kesimi esnasında; hayvana fazla
eziyet vermemek için (ölüm acısını azaltmak maksadıyla) kesim sırasında
hayvanın elektrik şoku ile bayıltılması, bu hayvanın kurban olarak kabul
edilmesine engel ayıplardan sayılmaz. Çünkü kurbana engel ayıplar; kesim
sırasında meydana gelen arızalar olmayıp, hayvanda önceden mevcut olan
kusurlardır. Bu itibarla (şok etkisiyle ölmeden önce hemen) canlı olarak
kesilmek kaydıyla, kurbanlık hayvanın elektrik veya benzeri bir şeyle
şoklanmasında dinen bir sakınca yoktur. Şayet hayvan, henüz kesilmeden, şokun
etkisiyle ölürse; o, kurban olamayacağı gibi, eti de yenmez.