Dr. Ekrem KELEŞ | Diyanet İşleri Başkan Vekili
Yüce Allah insanı sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Yeryüzünde tek başına değil toplu olarak yaşar. Topluluk hâlinde yaşayan insanların ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar karşılanırken insanlar kendi istek ve arzuları ile başbaşa bırakıldıkları zaman kaçınılmaz bir şekilde çatışmalar, anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar ortaya çıkar. Bu çatışmaları ve düşmanlıkları önlemek üzere Yüce Allah insanlara kendilerinden elçiler göndererek onların düzenini, huzurunu temin edecek ve güven içinde yaşamalarını sağlayacak bir nizam tesis ettirmiştir. Peygamberlerin getirdiği bu nizamın temel hedefi canın, malın, aklın, dinin ve neslin korunmasıdır.
Güvence altına alınması zorunlu olan bu beş esasa, terim olarak ‘zarurat-ı hamse’ denir. ‘Zarurat-ı Hamse’ ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselama kadar bütün elçilerin güvence altına alınmasını zorunlu gördükleri ve bunun için çalıştıkları beş temel ilkedir. Canın korunması, malın korunması, aklın korunması, dinin korunması ve neslin korunması… Güvence altına alınması zorunlu görülen bu beş temel ilke, güven toplumunun kurulabilmesi için İslam’ın vazgeçilmez kabul ettiği temel esaslardır.
Son elçi Hz. Muhammed (s.a.s.) bu temel esasları güvence altına alacak tebligat ve talimatı en mükemmel şekilde ortaya koymuştur. Ayrıca bizzat kendi örnekliği ve rehberliği ile eğittiği sahabe-i kiram ile Medine-i Münevvere’de tarihin şahit olduğu en mükemmel güven toplumunu kurmuş ve yaşatmıştır. Bu toplumu oluşturan fertler, sıradan bir topluluğun üyeleri değildi. Birisinin acısı hepsini etkileyen bir cesedin uzuvları gibiydiler. “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve sancıyla bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Buhari, Edep, 27.) Bu topluluğun oluşturduğu cemiyette tüm müminler kardeşti. (Hucurat, 49/10.) Hadis-i şerifin ifadesiyle bu toplumda müminin mümine bağlılığı taşları birbirine kenetli yalçın duvar gibi metindi. (Buhari, Edeb, 36; Tecrid-i Sarih, 12/134.)
Toplumsal huzur ve güvenin en önemli ahlaki ilkelerinden biri, kişinin kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına karşı yapmaması, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkalarına öyle davranması ilkesidir. Hz. Peygamber bu hususu bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade buyurmuşlardır: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7.) Bu ilke güven toplumunun en önemli ahlaki prensiplerindendir.
Sahabe-i kiram bu ilkeyi daha da ileri taşımıştır. Öyle ki Kur’an-ı Kerim onları güven toplumunun en ileri ahlaki ilkesi olan isar/kendinden önce başkasını düşünme nitelikleriyle şöyle övmüştür: “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 59/9.) Böylece Rasul-i Ekrem’in önderliğinde ve eğitiminde kurulan ilk İslam toplumunda, bir güven toplumunda bulunması gereken temel ahlaki ve insani ilkeler efsanevi örneklerle ortaya konmuştur. Asr-ı saadet olarak isimlendirilen bu örnek güven toplumu, kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatacak ilkeleri uygulamalı olarak göstermiştir. İşte Muhammedü’l-Emin’in gösterdiği ve uygulamalı olarak ortaya koyduğu bu yol ‘Sırat-ı müstakim’dir. İnsanlığı esenliğe kavuşturacak dosdoğru yoldur. Bu yolu takip edenler, ‘Daru’s-selam’a erişirler. Bunun için Yüce Allah insanları ‘Daru’s-selam’a davet etmekte ve bu esenlik ülkesine ulaşmak isteyenlere yol göstermektedir. ‘Allah esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.’ (Yunus, 10/25.) Güven toplumunu inşa edecek olan güzel ahlak sahibi bireylerdir. Bu kişilerin, güven toplumunun kurucu ilkeleri diyebileceğimiz adalet, emanet, haklara riayet, eşitlik ve kardeşlik bilinci, iyilik ve takvada yardımlaşma ve dayanışma, ihtilaf ahlakını gözetme, diğerkâmlık, itidal, istikamet, samimiyet, sadakat, dürüstlük, ahde vefa, merhamet, şefkat, sevgi, saygı, hoşgörü, müsamaha, hüsnüzan ve kanaat gibi güzel ahlaki vasıflarla donanımlı olmaları gerekir. Hz. Peygamber bu hususta en güzel örnektir. “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4.) ayeti kerimesinde ifade edildiği gibi Hz. Peygamber çok yüksek bir ahlaka sahipti. Peygamberlikle görevlendirilmeden önce de güzel ahlakı ile toplumda temayüz etmiş ve “Muhammed el-Emin” (Güvenilir Muhammed) adıyla anılır olmuştu. Risalet vazifesiyle görevlendirildikten sonra da “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381.) buyurmuştu.
Hiç kuşkusuz onun bu yüce ahlakının en bariz vasıflarından biri emin/güvenilir olmasıydı. En başta en yakını olan ailesinden başlamak üzere içinde yaşadığı toplum içinde kusursuz bir güven kazanmıştı. İman, emanet ve eman/emn-emniyet kelimeleri Arapçada aynı kökten gelir. Bu kelimelerin birbirleri ile çok sıkı irtibatı vardır. İmanın karşıtı küfür, emanetin karşıtı hıyanet, emnin/emanın-emniyetin karşıtı korkudur. Öncelikle şunu ifade edelim ki, toplumda her sorunun güvenlik tedbirleri ile halledilmesinin imkânı yoktur. Ne kadar arzu edilirse edilsin güvenlik olmadan güven toplumu inşası pek mümkün olmaz. Bundan dolayı güven toplumu için güvenlik en önemli ihtiyaçlardan biridir. Ancak güven toplumu, güvenliğin yanında kurucu mahiyette birçok esası bünyesinde barındırır. Bunların başında adalet, emanet ve ahlaki erdemler gelir.
Hz. Peygamber’in idealindeki İslam toplumu, güvenin ve barışın egemen olduğu bir toplumdur. Yüce Allah’ın fert, aile ve toplum olarak insana lütfettiği nimetlerin başında güven ve güvenlik gelir. Hiç kuşkusuz bunun ne anlama geldiğini en iyi yurtlarında güven ve güvenliği kaybetmiş olan toplumların bireyleri anlarlar. Bunun için Hz. İbrahim duasında yaşadığı yerin güvenliğini istemiş ilk önce Rabbimizden, sonra da gıda ihtiyacını. Bu ikisinin de yok olması, kişinin hayatını devam ettirmesini imkânsız kılan unsurlardır.
İslam’a davet de ancak güvenli bir ortamda sağlanabilir. Mümin, güvenilen ve güven veren insandır. Güvenilir olmak, müminin en temel özelliklerinden biridir.