Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA
Tevhit inancının önderleri
olan peygamberlerin
Allah’ın dinini
insanlara tebliğ
ettikleri kutsal bir mekân olan Kudüs,
tarihte birçok devletin ve milletin
ilgi odağı olmuştur. Tarihte
farklı isimlerle anılan şehrin en çok
bilinen ve en çok kullanılan isimleri
Asuriler zamanında; Ursalimmu
şeklinde bilinir. İbraniler tarafından
Yeruşalem, Grekler tarafından
ise kutsal şehir anlamında Heirosolyma
adıyla isimlendirilmiştir.
Latinlerin kullandığı Jerusalem
ifadesi, bütün Batı dillerini etkilemiş,
Kudüs’ün bu veya buna yakın
bir telaffuzla anılmasına neden
olmuştur. Yeruşalayim ismi kutsal
ve esenlik yurdu olarak Arapçaya
çevrilince Tevrat’ın Arapça metinlerinde
Darusselam diye çevrilmiş-
tir. Hatta tam anlamıyla esenlik ve
barış şehri anlamında da Medinetu’s-selam
diye isimlendirilmiştir.
Kutsal belde, kutsal şehir şeklinde
vasıflandırılan bu mübarek belde
“Doğruluk Şehri, Allah’ın Şehri,
Barış Şehri, İnananların Şehri” şeklinde
de isimlendirilmiştir. İslam
tarihi kaynaklarına bakıldığında ise
hemen hemen aynı anlama gelen
kutsal şehir, bereket yurdu, mukaddes
mekân anlamında “Kuds”
adının kullanıldığı ya da “kutsal
ev” anlamında “Beytulmakdis/Beytulmukaddes”
şeklinde isimlendirildiği
görülür. Kur’an-ı Kerim’de
“Kutsal Toprak” anlamında “el-Ardu’l-mukaddese”
şeklinde geçmektedir.
(Maide, 5/21.) Kaynaklarımı-
zın bir kısmında da Mescid-i Aksa
için “Kudüs’teki el-Beytü’l-Mukaddes”
terkibi kullanılmıştır.
Bu şehrin ve içindeki mekânların
kutsallığı Allah tarafından belirlendiğine
göre Kudüs’ü hakiki manada
anlamak vahye kulak vermekle
mümkün olacaktır. Mübarek şehir
Kudüs imar edildiği günden beri
Şam diyarının merkezi ve başkenti
olagelmiştir. Hz. İbrahim ve Hz.
Lut (a.s.)’un Filistin bölgesine gelip
yerleşmelerinden beri bölgenin
tümü mübarek kabul edilmiştir:
“Biz, onu ve Lut’u kurtararak, içinde
cümle âleme bereketler verdiğimiz
ülkeye ulaştırdık.” (Enbiya,
21/71.) Yine Kur’an-ı Kerim'de bu
kutsal mabet için “etrafı bereketli
kılınmış mescit” diye isimlendirilerek
el-Mescidü’l-Aksa adı verilmiş-
tir. Bölgenin bereketi hem mümbit
ikliminden hem de bölgede metfun
peygamberlerden kaynaklandığı
ifade edilmektedir.
Cenab-ı Allah Mescid-i Aksa’dan
söz ederken etrafının mübarek
kılındığını ifade etmiş olması son
derece manidardır. “Bir gece kendisine
ayetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye (Muhammed) kulunu
Mescid-i Haram’dan çevresini
mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya
götüren Allah noksan sıfatlardan
münezzehtir. O, gerçekten
işitendir, görendir.” (İsra, 17/1.)
Yeryüzünde Mescid-i Haram'dan
sonra ikinci mescidin Mescid-i
Aksa olduğu Hz. Peygamber
(s.a.s.)'den gelen hadislerle anlatılmaktadır.
Hz. İbrahim (a.s.)’den
Hz. İsa (a.s.)’ya kadar pek çok peygamber
bu bölgeden gelip geç-
miştir. Bunun yanında yeryüzüne
salih kulların mirasçı olabileceğini
Cenab-ı Allah hükme bağlamış ve
bu durum âdeta bir sünnetullah
olmuştur: “Bir zamanlar Rabbi
İbrahim’i birtakım kelimelerle sı-
namış, onları tam olarak yerine
getirince: Ben seni insanlara önder
yapacağım, demişti. ‘Soyumdan da
(önderler yap ya Rabbi)’ dedi. Allah:
Ahdim zalimlere ermez (onlar
için söz vermem) buyurdu.” (Bakara,
2/124.) Yani zalimleri asla önder
kılmam buyurmuştu Cenab-ı
Allah. Bu ayetin ve “Andolsun Zikir’den
sonra Zebur’da da ‘Yeryü-
züne iyi kullarım varis olacaktır’
diye yazmıştık.” (Enbiya, 21/105.)
ayetinin hükmüne göre bu kutsal
mekânlar adil idarecilerin yönetiminde
olabilir.
İsra ve Miraç mucizesinin burada
gerçekleşmesinden dolayı bölgenin
kutsiyetini ifade buyuran
Sevgili Peygamberimiz, Mekke
ile Medine’nin yanında üçüncü
kutsal belde olarak bu şehirden
söz etmiştir: “Ziyaretler ancak üç
mekâna yapılır: Mekke’deki Mescidü’l-Haram’a,
Medine’deki benim
bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i
Aksa’ya.”
İslam dininin temel ibadetlerinden
biri olan namazın bir müddet Mescid-i
Aksa‘ya yönelerek kılınmasıyla
İslam’ın ilk kıblesi hâline gelen bu kadim Kudüs şehrinin önemi
gayet açıktır. Müslümanlar bu ilk
kıblenin kutsiyetini idrak ederek,
tarih boyunca buraya sahip çıkılması
gerektiğinin bilinciyle hareket
ederek, bu mukaddes beldeyi
hep korumanın ve tevhit inancının
bayrağı altında bulunması gerektiğinin
inancı içinde olmuşlardır.
Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi
olma özelliğini koruyacak ve
Müslümanlar buraya sahip olmak
zorunda olduklarını hep idrak
edecek ve bu beldenin haçlı veya
Yahudiler tarafından işgal edilmesi
hâlinde tarihte olduğu gibi mutlaka
kurtarılması gereğine inanarak
çalışacaklardır.
Aslında Kudüs Yahudilerin değil,
Hz. Âdem’den beri gelen tevhidin
temsilcisi peygamberlerin mirasıdır.
Bu miras nesilden nesile Allah’a
itaat eden salih kullara devredilmiş
ve onlar buna sahip olmaya
gayret etmişlerdir.
Yahudiler bu topraklara Hz. Musa
zamanında sahip çıkmayıp “Git
sen ve Rabbin savaşınız.” demişler
(Maide, 5/24.), bu kutsal mekânları
korumaya yanaşmamalarının sonucu
olarak kaybetmişlerdir. Hatta
bu fırsat ellerine birkaç kez geçmesine
rağmen aynı isyan ve korkaklığı
gösterdiklerinden dolayı artık
bu mescit ve çevresi hakkında hiç-
bir sahiplik iddiasında bulunamayacakları
Cenab-ı Allah tarafından
onlara defalarca bildirmiştir. Buna
rağmen çağımızda dünyayı fesada
boğarak Filistin’i işgal etmeleri,
bunca insanın kanına girmeleri,
boşuna günah çıkartma gayret ve
ikiyüzlülüklerinden başka bir şey
değildir.
Biz Müslümanlar Hz. Peygamber’in
İsra ve Miraç mekânı olarak buraya büyük bir kutsiyet izafe
edip inancımız gereği olarak bura
-
nın ebedî kutsiyetine inanırız.
Bu mübarek şehir Kudüs, bizlere
ve tarih boyunca kıyamete kadar
tüm Müslümanlara ve ümmete
Hz. Ömer’in yadigârı ve emaneti
olarak kalacaktır.
Kudüs tarihte zaman zaman haç
-
lı veya Yahudiler tarafından işgal
edilmişse de Müslümanlar bu
beldeyi kurtarmanın yolunu ara
-
mış ve nihayette kurtarmışlardır.
Haçlılar büyük ordular hâlinde
Filistin’e saldırıp bir asra yakın bir
müddet buraya yerleşmiş ancak
orada ebediyen kalacaklarını hiç
-
bir Müslümana kabullendireme
-
mişlerdir. Ancak ne yazık ki bugün
Kudüs işgal altındadır.
Böylece kutsal mekânlara salih
kullar sahiplenirse kutsallıklarına
paralel olarak korunurlar. Temen
-
nimiz İslam dünyasındaki uyanış
ve direniş hareketlerinin gittikçe
güç kazanması, bu kutsal mekân
-
ların tekrar Allah’ın kendilerinden
razı olduğu salih kulların eline geç
-
mesidir. Bunun da ilk işaretlerinin
görülmeye başlanmış olması bu
ümidi daha da arttırmaktadır. İslam
dünyasında gittikçe güçlenen Müs
-
lümanlar bir gün mutlaka işgal al
-
tındaki bu toprakları kurtaracak ve
yeniden salih kimseler ve müminler
yeryüzüne mirasçı olacaklardır.
Elli yıldır süren bu işgale hayır de
-
menin tam zamanıdır şimdi. Bü
-
tün bir İslam dünyasında suskun
-
luk meşalelerini yakıp tüm cihana
bu işgale son verilmesi ve Kudüs’ün
özgürlüğüne kavuşturulması me
-
sajını vermenin zamanıdır. Kudüs
için hepimizin yapabileceği çok şey
vardır… Bu elli yıllık işgal sona er
-
meden İslam dünyasının başını dik
tutması mümkün olamaz.