Tarih: 01/12/2010
Namaz, kulun Allah'a en çok yakınlık kazandığı bir ibadettir. Bu niteliğinden
dolayı Hz. Peygamber (s.a.v) bu ibadeti "en hayırlı amel" (İbn
Mâce, Taharet, 4)olarak tanımlamış, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin
namaz olacağını bildirmiştir. (Tirmîzî, Salât, 188) Bu sebeple namazın terk
edilmesine izin verilmemiş, ima ile de olsa mutlaka kılınması istenmiştir. Hz.
Peygamber "Kim namazı kasten terk ederse Allah'ın himayesi ondan uzak
olur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI. 421) buyurmuştur.
Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu Kur'an ve Sünnette belirtilmiş ve
nasıl uygulanacağı da bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından sözlü ve pratik
olarak ortaya konulmuştur. Bu rükünler iftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rüku,
secde ve ka'de-i ahiredir. Allah Teala "Gönülden boyun eğerek Allah
için namaza kalkın" (Bakara, 2/238) "Ey iman edenler, rüku
edin, secde edin, rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa
eresiniz." (Hac, 22/77) buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) de; namaz
kılmayı öğrettiği bir sahabiye, sonunda nasıl teşehhüd yapacağını gösterdikten
sonra "Bunu da yaptığında namazın tamam olur" buyurmuştur.
(Tirmîzî, Sünen, Ebvabü's-Salât, 226)
Bu rükünlerden her hangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi halinde namaz
sahih olmaz. Ancak dinimizde sorumluluklar, kulun gücüne göre belirlenmiş
(Bakara, 2/286); gücü aşan durumlar için kolaylaştırma ilkesi getirilmiştir.
(Bakara, 2/185) Namazın rükünlerinden herhangi birini yerine getirmeye engel
olan rahatsızlıklar da kolaylaştırma sebebi sayılmıştır. Buna göre;
Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan
namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz
çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak
kılar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) nasıl namaz kılacağını soran hasta bir
sahabiye "Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da
gücün yetmezse yan üzere kıl." (Buhari, Taksiru'As-Salat, 19)
buyurmuştur.
Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta
başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapar.
Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta
başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar.
Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza
ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak
ima ile eda eder.
Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye
ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri ima ile yerine getirir.
Kul Rabbine ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği
şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve
hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabbine karşı sorumlu olacağı bilincinde
olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde
kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta
olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif
bedeni rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir.
Öte yandan dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde
sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve
cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak
amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve
kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir
rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede
değil, yere oturarak kılmaları uygundur.