Kalpleri Mescitlere Bağlı Olan Gençler - Prof. Dr. Yusuf Ziya Keskin Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İnsan hayatının ergenlikle orta yaş
arasındaki yıllarını ifade eden gençlik; olumlu ve olumsuz duyguların yoğun bir
şekilde yaşandığı bir dönemdir. Çocukluktan orta yaşa doğru giden bu süreçte
meydana gelen hızlı fiziksel ve ruhsal değişiklikler önemli bir gerilim kaynağı
olabilmektedir. Bu zor dönemi yumuşak bir geçişle atlatmak için gençlerin iyi
bir rehberliğe ve manevi desteğe ihtiyaçları vardır. Bu desteğin önemli
ayaklarından biri iman ve irade eğitimidir. Bu eğitimi alan ve sağlam bir iman
ve iradeye sahip olan genç, Allah’a kul olmanın şuuruna varacak, ibadete
yönelecek ve nefsinin olumsuz isteklerine gem vurup kendisini günahlardan ve
aşırılıklardan koruyacaktır.
İbadet, insanı beşerî zaaflarından
arındıran, irade ve sabrı öğreten, kişiyi disipline eden bir özelliğe sahiptir.
Allah’a bağlılığın ve itaatin özü olan ibadet samimiyetle yapıldığı takdirde
kişiyi birçok kötü duygu ve düşünceden uzak tutar.
Gençlerin ibadeti benimsemeleri ve şuurlu
bir şekilde yerine getirmelerinde ailenin önemi büyüktür. Anne babanın
ibadetlerini yerine getirmeleri, günahlara karşı hassas davranmaları, kul
hakkına riayet etmeleri, çocuğun kulluk bilincini elde etmesinde önemli
etkenlerdir. Çocukluktan itibaren ibadetle tanışan ve ibadet alışkanlığı
kazanan genç, Allah’a kul olmanın hazzını yaşayarak Rabbi ile olan bağını
güçlendirecektir. Yüce Allah’a kulluk etmek üzere yaratılan insan, daima bu
şuurla hareket etmeli ve “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana
güzelce ibadet etmekte bize yardım et.” diyerek Allah’tan yardım dilemelidir.
Gençliğin manevi destek alacağı, ibadet
alışkanlığı kazanacağı ve Rabbi ile olan bağını güçlendireceği yerler arasında
camilerin önemli bir yeri vardır. Camiler İslam’ın sembolü, Müslümanların
birlik ve beraberliklerinin göstergesi, müminlerin buluşma noktaları ve onların
bir bölgedeki varlık ve hâkimiyetlerinin işaretidir.
Allah’ın evi olan bu yerlerde Kur’an,
ezan, kamet, namaz, zikir ve tefekkür gibi ibadetin önemli unsurlarını öğrenen
ve oranın manevi atmosferini teneffüs eden genç, cami ortamında huzur bulacak,
ibadet etmenin hazzını yaşayacak ve toplu ibadet etme alışkanlığı kazanacaktır.
Gençlerin camilere devam etme alışkanlığının
güzel örneklerini Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde görmekteyiz. Özellikle
Mescid-i Nebevi’nin Suffe denilen kısmında kalan genç sahabiler, namazlarını
burada kılıyor, ilim tahsil ediyor ve Allah Rasulü’nün (s.a.s.) rahle-i
tedrisinden geçiyorlardı. Burada yetişen gençler, İslam devletinde önemli
görevler almışlar ve İslam’ın yayılmasında etkin rol oynamışlardır.
Kutlu Nebi (s.a.s.), Allah’a kulluk
içinde serpilip büyüyen genci ve kalbi mescitlere bağlı olan kimseyi övmüş ve
onları, Allah’ın kendi (arşının) gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı
kıyamet gününde gölgelendirilecek yedi kimse arasında saymıştır:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet
gününde Allah Teala, yedi insanı arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil
devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen
genç, kalbi mescitlere bağlı kişi, birbirlerini Allah için sevip, buluşmaları
da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının
beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, sağ
elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”
Buna göre, gençlik yıllarını ibadetle
geçiren ve kalbi mescitlere bağlı kimse, kendisini günahlardan, nefsani
arzulardan ve şehevi duygulardan korumuş ve böylece samimi bir kul olarak
Allah’a yönelmiş olur. Bu onun içindeki Allah’a karşı olan saygının işaretidir.
Özellikle gençlik yıllarında Allah’ın emirlerine sarılıp günahlardan
korunabilmek, büyük bir fazilettir. Bu sağlam duruşunun karşılığı olarak Yüce
Allah bu genci, kıyametin o dehşetli ortamında kendi koruması altına alacak ve
onu arşının gölgesinde barındıracaktır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.),
mescitlere gidip gelmeyi mümin olmanın işareti saymış (Tirmizi, İman 8,
V/12.), cemaatle kılınan namazın da tek başına kılınan namazdan 27 derece
daha faziletli olduğunu bildirmiştir. (Buhari, Ezan, 30, I/158.) Böylesi
bir faziletin farkına varan ve bu sevabı kaçırmak istemeyen genç, şevkle camiye
gitmeli, işlerini namaz vakitlerine göre düzenlemeli ve namazlarını camide
cemaatle kılma konusunda son derece gayretli ve duyarlı olmalıdır.
Namazlarını camide kılmaya alışan genç,
aynı zamanda kendisini günah ortamlarından uzak tutmuş, zamanını boşa
harcamamış ve böylece manevi kazanç elde etmiş olur.
Müslüman genç, sahabi Abdullah b. Ömer’i
örnek alarak, camileri kendi evi gibi telakki etmeli (Ebu Davud, Taharet,
137, I/265.), cemaatsiz bırakmamalı, orayı sığınılacak yer olarak görmeli
ve böylece Rabbini sevindirmelidir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Müslüman bir kimse mescitleri namaz ve
zikir için kendine yer yurt edindiğinde, Allah onun bu durumuna, gurbetten
dönen kişiye ailesinin sevindiği gibi sevinir.” (İbn Mace, Mesacid 19,
I/262.) Buna göre mescitleri kendisine yurt edinen kimse, hem oranın manevi
feyzinden istifade edecek, hem de Allah’ı hoşnut etmiş olacaktır.
Gençlik, Yüce Allah tarafından insana
verilen en büyük nimetlerden biridir. Kişi, gençliğini nasıl geçirdiğini,
nelerle uğraştığını, faydalı işlerle uğraşıp uğraşmadığını hesap etmeli ve
gençliğinin kıymetini bilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir adama
nasihatte bulunurken, “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil;
ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağlığın, fakirlik
gelmeden önce zenginliğin, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ölüm gelmeden
önce hayatın.” buyurmuş (Hâkim, Müstedrek, IV, 341, H.N. 7846.),
gençliğin önemli bir fırsat olduğuna ve bunun değerlendirilmesi gerektiğine
işaret etmiştir. Zira gençlik, insanın en verimli çağı olup, maddi ve manevi
kazanımlar bu dönemde elde edilir.
Gençliğini Allah’a itaatle, ibadetle ve
günahlardan sakınarak geçiren genç, Allah katında mükâfata ulaşacak ve fani
olan gençlik yerine ahirette ebedî gençliği elde edecektir. Rasul-i Ekrem
(s.a.s.), cennete girenlere “…Sizin için gençlik vardır,
ihtiyarlamayacaksınız…” diye seslenileceğini bildirmiş (Müslim, Cennet, 22,
III/2182.), dünyada ibadetle geçirilen ömrün ahirette ebedî gençliğe
dönüşeceğini müjdelemiştir.
Akıllı genç, kendisine verilen gençlik
nimetini değerlendirir, inançsızların yaptığı gibi dünyası için ahiretini feda
etmez (İbrahim, 14/3.) ve ölümden sonrası için çalışır. Nitekim Hz.
Peygamber (s.a.s.), “Ya Rasulallah, müminlerin hangisi daha akıllı, daha
şuurludur?” sorusuna, “Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonrası için en
güzel şekilde hazırlananı. İşte onlar en akıllı, en şuurlu olanlarıdır.” (İbn
Mace, Zühd, 31, II/1423.) şeklinde cevap vererek ahiret hayatı için
çalışmanın önemine işaret etmiştir.
Ömür sermayesi, Yüce Allah tarafından
insana emanet olarak verilmiştir. Kişinin bu sermayeyi nerede ve nasıl
harcadığı, ahirette sorgulanacak konular arasında sayılmıştır. Bu hususta
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “İnsanoğluna beş şeyden
hesap sorulmadıkça kıyamet günü Allah’ın huzurundan ayrılamayacaktır; ömrünü
nerede tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden
kazandığından, malını nerede harcadığından, öğrendiği bilgilerle yaşayıp
yaşamadığından.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 1, IV, 612.) Buna göre genç,
sayılı olan ömür sermayesini, onu kendisine bahşeden Allah’ın emirleri
doğrultusunda harcamalı, vaktini faydalı işlerle geçirmeli ve böylece yarın
mahşer gününde Rabbinin huzurundan selametle ayrılmalıdır.
Allah Rasulü (s.a.s.) gençleri ibadete
teşvik eder, onlarla ilgilenir ve onların iyi bir kul olmalarını isterdi. Bir
defasında genç sahabilerden Abdullah b. Ömer için, “Abdullah ne iyi adam! Keşke
bir de gece namazı (teheccüt) kılsa!” buyurmuş, bunun üzerine Abdullah b. Ömer
geceleri namaz kılar olmuştur. (Buhari, Teheccüd, 21, II/50.) Rasulüllah
(s.a.s.), aile fertlerine ve yakınlarına da gece ibadetini tavsiye etmiş ve
kızı Hz. Fatıma ile damadı Hz. Ali’yi gece namazına kaldırmıştır. (Buhari,
Teheccüd, 5, II/43.)
Hz. Peygamber (s.a.s.), az da olsa
sürekli olan ibadet ve itaatlerin Allah katında daha sevimli ve makbul olduğunu
bildirmiş, başlanılan bir ibadetin veya hayırlı bir işin devamlı olmasını
tavsiye etmiştir. (Buhari, İman 32, I/16.) Bir defasında Abdullah b. Amr
b. el-As’a, “Ey Abdullah! Falan kimse gibi olma, çünkü o, gece ibadetine devam
ederken, sonraları ibadet etmeyi terk etti.” (Buhari, Teheccüd, 19,
II/48-49.) buyurarak ibadetin sürekli yapılması gerektiğini vurgulamıştır.
Buna göre ibadete alışan genç, bunu devam ettirmeli ve ibadet etmeyi hayatının
bir parçası hâline getirmelidir. Yaratılış gayesi Allah’a ibadet olan insan
(Zariyat, 51/56.), Yüce Allah’ın “Sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine
ibadet et.” (Hicr, 15/99.) emrine imtisal ederek ölünceye kadar
ibadetine ara vermeden devam etmelidir.
Mescitler, Allah’ın evleri olduğundan
huzur ve sükûnetin kaynağıdır. İnsanların nefes almasını sağlayan, onları
manevi yönden tatmin eden bir rahatlama yeri, kimsesizler için bir sığınak,
yalnızlıktan bunalan ruhların sosyalleşmesine katkıda bulanan toplumsal
mekânlardır. Her yaş ve sınıftan Müslümanın rahatlıkla ziyaret edip
ibadetlerini eda edebilecekleri yerlerdir.
Günümüzde dinden uzaklaşma ve bunun
sonucunda meydana gelen ahlaki ve manevi tahribat en çok gençleri
etkilemektedir. Özellikle internet ve cep telefonu gibi iletişim araçları ile
bazı görsel yayınlar, gençliğin aklını çelmekte ve onları ibadetten
uzaklaştırmaktadır. Gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak, ibadete
alıştırmak ve manevi yönden takviye etmek için camilerin cazibe merkezi hâline
getirilmesine ve buralarda gençlerin maddi-manevi gelişmelerine destek olacak
faaliyet alanları oluşturulmasına ihtiyaç vardır.
Caminin manevi atmosferine alışan,
buralarda huzur bulan, kalbi mescitlere bağlı, gönlü iman ve irfan dolu ve
Allah’a kulluğun şuuruna varan gençler, hem kendilerini günahlardan ve
kötülüklerden koruyacak, hem de gelecek neslin inançlı ve huzurlu olmasına
katkı sağlayacaktır.
Gençlerimizin, Hz. Yakub’un ölüm döşeğinde iken, “Benden
sonra kime kulluk edeceksiniz?” sorusuna, “Senin ilahına ve ataların İbrahim,
İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na
teslim olmuşuzdur.” (Bakara, 2/133.) diyerek cevap veren evlatları gibi
şuurlu fertler olmaları dileğiyle...