İyilik; aile bahçesinin şenliğinden mahrum olduğu için sokakları
yurt edinen, bedenine zarar veren, çaresizliğini zararlı maddelere sığınarak
aşmaya çalışan, çocukluğunu ve gençliğini heba eden çağın bunalımlı nesillerine
umut ve hayata bağlanma arzusu sunabilmektedir.
Gece ve gündüzün ardı sıra akışıyla insan bedenini eskiten
vakitlerimizin içerisinde, özenle yaşamak istediğimiz kıymetli vakitlerimiz
vardır. İyilikten ve iyi insan olmaktan söz edildiğinde ise bir ay boyunca gece
ve gündüzümüze iyiliği, şefkati, merhameti ve paylaşmayı yayan ramazan ayı;
vakitlerimizi yenileyip, benliklerimize ve bedenlerimize hayat veren yapısıyla
tüm vakitler içinde özel bir konuma sahiptir. İçerdiği iyilik örnekleriyle
geleceğimizi inşa etmenin tecrübelerini yaşadığımız bu ay, iyiliği tüm
vakitlerimize yayma bilincini benliğimize işleyebileceğimiz fırsatları bizlere
sunmasıyla da müstesna bir zaman dilimidir.
Göklerin ve yerin omuzlamaktan kaçındıkları “emanet”i yüklenen
(Ahzab, 33/72.) insanın, Hz. Âdem (a.s.) ve Havva’yla başlayan hikâyesine şekil
veren belli başlı kavramlardan biri olan “iyilik” İslam’ın bir din ve medeniyet
olarak insanlığa sunduğu mesajın ana ögelerindendir. Bu öge, gönül, zihin,
eylem dünyamızın tamamına renk verir ve onu şekillendirir. Bu bakımdan, iyiliği
sadece maddi imkân sahiplerinin muhtaçlara yardımda bulunması şeklinde dar bir
çerçevede anlamak veya onu belirli zaman dilimlerine hapsetmek, İslam’ın ortaya
koyduğu iyilik ufkunu daraltıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
İslam dinine göre iyiliğin ve merhametin kaynağı olan Allah (c.c.),
(Tûr, 52/28.) insanın ve evrenin yaratılışını da iyilikle ilişkilendirmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) dünya hayatının “her türlü iyiliği artırma vesilesi”
olması için dua etmiştir. (Müslim, Zikir, 71.) Bu anlamda iyilik, ihsan
derecesinde bir imana sahip olmamızı amaçlayan yönüyle kalp ve gönül dünyamızı,
davranışlarımızı iyilikle durulaşmış bir niyetle gerçekleştirmemizi amaçlayan
yapısıyla zihinlerimizi ve günlük yaşantımızı, zekât, sadaka, infak gibi görevleri
kapsayan boyutuyla ibadetimizi, hak, adalet, merhamet gibi temel değerleri
derunumuza nakşetmemizi hedefleyen yapısıyla ahlakımızı, toplum kesimlerinin
tamamını iyilikle buluşturmayı ve insanlara iyilik ufkunu anlatmayı içeren
anlamıyla insanlığa hizmet ve rehberlik görevimizi, merhamet ve inayete muhtaç,
şefkate hasret bakışlara tebessümü ulaştırmayı öğreten yapısıyla da sosyal
hayatımızı şekillendirir.
İslam’ın iyilik anlayışının Kur’an ve sünnetteki izdüşümleri
incelendiğinde, kişisel gelişimden aile yapısına, komşuluk ilişkilerinden
paylaşımcılığa, iktisat ahlakından sosyal adalete, eğitimden kültüre ve tabii
çevreyi korumaktan nezaket kurallarına kadar hemen her alanda insanı, “eşref-i
mahlukat” vasfına yakışır şekilde yaşamaya yönelten geniş bir çerçeveyle
karşılaşmak mümkündür.
İslam dini iyiliği, bir gaye ve uğruna emek verilecek bir yolculuk
olarak görür. “(Ey Muhammed ümmeti! Sizler insanlık için yaratılmış hayırlı bir
ümmetsiniz.” (Âl-i İmran, 3/110.) ayetini “Sizler, insanlar için en iyi olan
insanlarsınız.” şeklinde açıklayan Kutlu Nebi (s.a.s.) (Buhari, Tefsir, 7.)
“iyiliği emretme, kötülüğü nehyetme ve Allah’a iman etme” yolunda, insanlığa
bir ömür hizmet etmenin en büyük iyiliklerden biri olduğuna işaret etmiş
olmalıdır. Bu anlamda iyilik sadece belli eylemlerin sonucu değil aynı zamanda
fiillerimizin başlangıcı ve gayesidir.
İslam’ın iyilik anlayışının yaşadığımız hayatı şekillendirmesi
gereken boyutlarından birkaçını burada zikretmekte yarar vardır.
İyilik; aile bahçesinin şenliğinden mahrum olduğu için sokakları
yurt edinen, bedenine zarar veren, çaresizliğini zararlı maddelere sığınarak
aşmaya çalışan, çocukluğunu ve gençliğini heba eden çağın bunalımlı nesillerine
umut ve hayata bağlanma arzusu sunabilmek, onların “Allah’a kulluk ile yetişen
gençler” (Buhari, Ezan, 36; Müslim, Zekât, 91.) olarak yetişebilmeleri için
gerekli eğitim ve barınma imkânlarını oluşturmaktır.
İyilik; “kendisiyle huzur bulmamız için” (Rum, 30/21.) Allah’ın
(c.c.) ayetlerinden biri olarak yaratılan eşlerimize adaletle davranmak,
hukuklarını ihlal etmemek, yemede, içmede, giyim kuşamda ve diğer tüm haklarda
onları kendimizle bir tutmaktır. Öfke, şiddet ve eziyeti ahlaki ve psikolojik
bir zafiyet olarak görüp, Hz. Peygamber’in (s.a.s.); “En hayırlınız ailesine karşı
en iyi şekilde davranandır.” (İbn Mace, Nikâh, 50.) hadis-i şeriflerinde ifade
edilen iyi insanlardan olabilmek için, eşlerimize karşı adil, müşfik ve nazik
davranmaktır.
İyilik; dünya hayatının süsü (Kehf, 18/46; Âl-i İmran, 3/14.) ve
aynı zamanda hayat sınavının en önemli konularından biri (Enfal, 8/28; Teğabun,
64/15.) olan, her biri sevginin sıcaklığına muhtaç çocuklarımızı merhametle
büyütmek, ilim, irfan ve hikmetle besleyerek hayrın ve iyiliğin sürekliliğine
vesile olacak dua ehli salih evlatlar (İbn Mace, Sünne, 20.) olmaları için çabalamaktır. Namaz kılarken
sırtına oturan torununu rahatsız etmemek için secdeyi uzatan sevgili
Peygamberimizin (s.a.s.), çocuğunu öpmemeyi erkeklik gururuyla ilişkilendiren
bir kişiye söylediği “insanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”
(Buhari, Tevhit, 2; Ebu Davut, Edep, 144.) ifadesiyle hatırlattığı çocukların
şefkatle büyüdüğü gerçeğini yaşatmaktır.
İyilik; ümmetin yetimlerinin hazan vurmuş gözlerinde bahar
renklerinin açması için çabalamak, yetimin başını şefkatle okşamaktır.
Evlerimizin kapısını açan evlatlarımızın sevinç ve neşeyle bizleri
kucaklamaları esnasında, küresel zulmün ailelerini yok ettiği, savaşların ve
sürgünlerin yurtsuz bıraktığı yetimlerin özlemle sarılabilecekleri
ebeveynlerinin olmadığını hissedebilmek ve Kerim kitabımızın “yetimlere
iyilikte bulunun” (Nisa, 4/36.) emrini yerine getirmektir. Şefkat Peygamberinin
(s.a.s.); “Her kim yalnız Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin
değdiği her saç teli hatırına sayısız sevap kazanır. Kim yetim kalmış bir kız
çocuğunu veya erkek çocuğunu yanına alıp iyilik ve güzellikle bakarsa -işaret
parmağıyla orta parmağını göstererek- ben ve o cennette şu iki parmak gibi yan
yanayız.” (İbn Hanbel, Müsned, V, 250.) hadis-i şerifinin gereğini ifa ederek,
Hz. Peygamber’le (s.a.s.) cennette arkadaş olma arzusuyla hayatımıza yön
vermektir.
İyilik, muhacirin Medine’ye sığındığı sırada onlara ev sahipliği
yapan ensarı örnek almak, kanayan İslam coğrafyasının mülteci durumuna düşen
evlatlarını ensarın içtenliğiyle ve kardeşçe misafir etmektir. İyilik,
mazlumları sevmek, “onlara verilenlerden dolayı kalbimizde haset hissetmemek ve
kendi ihtiyacımız olduğu hâlde onları kendimize tercih etmek” (Haşr, 9/9.)
şeklindeki Kur’an ahlakını yaşatmaktır.
İyilik; kimi doğuştan sahip olduğu, kimi de sonradan maruz kaldığı
engellerle ağır hayat yükünü omuzlayan engellilerin gözü, kulağı, eli ve ayağı
olmak, onlara karşı insan onuruna yaraşır şekilde davranmaktır. İyilik;
Yusuf’unu (a.s.) kaybetmenin hüznüyle gözlerini yitirmesine karşın, sabrın ve
metanetin örnekliğiyle bizleri eğiten Hz. Yakup’u (a.s.) anlamak, görme engelli
olmasına karşın Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yetkilendirmesiyle Medine’de
yöneticilik, öğreticilik ve müezzinlik yapan Abdullah İbn Ümmü Mektum’un (r.a.)
hissiyatını yaşamak, ayağı aksak olmasına karşın Hz. Peygamber (s.a.s.)
tarafından genç yaşta Medine’ye vali olarak atanan Muaz İbn Cebel’in (r.a.)
gururunu paylaşmak ve asr-ı saadetin altın yapraklarına işlenen nadide
motifleri düşünerek İslam’ın engelli insanlara bakış ufkunu yakalamaktır.
İyilik; modern çağın tüketim hırçınlığına kurban edilen ve
“insanların elleriyle yaptıkları nedeniyle fesada uğrayan” kara ve denizlerin,
içindeki doğal güzellikler ve nimetlerle birlikte insanlığa emanet olduğunun
farkına varmak, Hz. Peygamberin (s.a.s.); “Kim bir ekin diker de ondan herhangi
bir insan, evcil ya da yabani bir hayvan veya kuş yerse, bu onun için
sadakadır.”, “Bir Müslüman bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenilen meyveler mutlaka
onun için sadakadır.” (Müslim, Müsâkât, 7; İbn Hanbel, Müsned, VI, 363.)
düsturu doğrultusunda, bizlerin emrine amade kılınan doğal imkânları israf
etmemek, tabiattaki canlılara merhamet göstermektir.
İyilik; sevgili Efendimizin (s.a.s.) “Güzel ve tatlı konuşmak
sadakadır.” (Buhari, Edep, 34.) şeklindeki tavsiyesi doğrultusunda; günlük
hayatın stresi, koşturmacası ve hüzünleriyle solan, yorulan din kardeşimize
içten ve gönülden gelen bir tebessümle el vermek, güzel ve hoş sözlerle de
yükünü hafifleterek ona destek olmaktır.
İyilik; merhamet dolu bir bakışı dört gözle bekleyen yaşlı insanlara
destek olmak, hastanelerin ilaç kokan odalarında kendilerini ziyaret edecek
birilerine özlem duyan hastaları ziyaret ederek iyileşme umutlarına güç vermek,
hapishanelerin soğuk duvarlarına dertlerini anlatan tutuklu ve hükümlülere,
umuda tutunmaları için bir selam ve esenlik temennisi sunmak, modern hayatın
ortadan kaldırdığı komşuluk ilişkilerini yeniden tesis ederek, komşuluk
hukukuna riayet etmektir.
“İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için bir
sadaka vacip olur. İki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır.
Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen yahut
eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken
attığın her adım bir sadakadır. Yoldan eziyet verici şeyleri gidermen dahi bir
sadakadır.” (Müslim, Zekât, 52, 56.) hadis-i şerifinden de anlaşılacağı
şekliyle iyilik, Allah’a sadakat ve onun verdiği varlık nimetine her vesileyle
şükürdür.
Şimdi vakit; sunduğu manevi zenginliklerle bilerek ya da bilmeden
işlediğimiz günahlardan tövbe etme ve günahların tortularından arınma
fırsatları sunan ramazan ayında, “Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze
yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir.” (Hud,
11/114.) “Nerede olursan ol Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşa, işlediğin
bir günahın arkasından hemen bir sevap işle ki onu imha edip yok etsin.
İnsanlara güzel ahlakla muamele et.” (Tirmizi, Birr ve Sıla, 55.) anlayışıyla, benliklerimizi
iyilikle terbiye ve tezkiye etme ve sadece ramazan ayında değil, her zaman,
iyilikle yaşama mefkûresini benimseme vaktidir.