Prof. Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı
Bütün medeniyetleri inşa eden belli başlı kavramlar vardır. Bir din
ve medeniyet olarak İslam’ı anlamak, anlatmak ve yaşamak istediğimizde
karşımıza çıkan temel kavramlardan birisi de hiç şüphesiz iyiliktir. Son dinin
iyiye ve iyiliğe dair ne kadar derin bir bakış açısına sahip olduğunu fark
etmek için onun söz dağarcığında yer alan kavram haritasına ve zengin anlam
dünyasına bakmak yeterlidir. Bireysel ve toplumsal hayatımızın detaylarına göz
attığımız vakit, iyiliğin inci dizisinden saçılan bu kavramlardan birine
mutlaka tesadüf ederiz.
Bir iyilik medeniyeti olan İslam, her iyiliği sadaka olarak saymış
ve herkesin yapabileceği türden iyilikler olduğunu haber vermiştir. (Buhari,
Zekât, 30.) Bundan dolayı iyilik, kültür ve medeniyetimizi şekillendiren
değerler manzumesinde en önemli yerlerden birine sahip olmuştur. İslam’ın
varlığa, insana ve ahlaka bakışı, iyilik anlayışının da temelini oluşturmuştur.
İslam’ın “iyilik tasavvuru” daima aşkın ve metafizik değerlerle, insan
onuruyla, fayda ve maslahatla, sorumluluk bilinciyle, hayatın nihai anlam ve
gayesiyle birlikte inşa edilmiştir. Dinî metinlerimizde Müslüman, hayatını
iyiliğe adayan ve ömrünü iyiliklerle anlamlandıran kişidir. Rasul-i Ekrem
(s.a.s.), “Allah’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi
yap. Ölümü de benim için her türlü kötülükten kurtuluş sebebi yap!” (Müslim,
Zikir, 71.) duasıyla iyilik için yaşamayı bir varoluş sebebi olarak takdim
etmiştir.
Kutlu ay ramazana adım adım yaklaştığımız günler içerisinde
bulunuyoruz. Ramazan bizlere, her yıl
yeni bir can yeni bir ruh üflemek için gelir. Âdeta bütün yeryüzünü bir mabede
dönüştürür. İradelerimizi eğiten bir mektep, bir okul olur. Bu mektebin gayesi
rahmettir, mağfirettir, arınmaktır, takvadır; insana, eğitilmiş ve beşerî
arzularının egemenliğinden kurtulmuş hür bir irade kazandırmaktır.
Bu mektepte sahurun bereketi, mukabelenin sevabı, iftarın sevinci,
neşesi ve coşkusu, teravihin rahatı, teheccüdün güzelliği, ibadetin manevi
hazzı, imsak ve sabır, oruç ibadetinin himayesi, gündüzün sıyamı gecenin kıyamı
vardır. Kendimizi camide ibadete vakfettiğimiz itikâf; kadrimizi yücelten Kadir
Gecesi vardır.
Bu manevi mektepte, iyilik, hayır, birr, fazl, kerem, alicenaplık
vardır. Bu mektepte maruf, mürüvvet,
diğerkâmlık, vardır. Bu mektepte dünyanın neresinde olursa olsun
insanlara yardım eli uzatma, çok uzaklarda da olsalar birileri açken tok
yatmama, insanlığın huzur ve mutluluğu, birlik ve dirliği için elimizdeki
nimetleri paylaşma ve mesafeleri hiçe sayarak gönül köprüleri kurma vardır.
Bu okulda ihsan, lütuf ve kurbet vardır. Medeniyet, hasenat ve
kültür vardır. Ramazan mektebinde İslam’ın rahmetle yoğrulmuş adaletini, bilgi
ve hikmetle bütünleşmiş ahlakını, ihlasla yoğrulmuş iyiliğini bütün insanlığa
gösterme vardır.
Unuttuğumuz bu değerleri bize tekrar tekrar hatırlatan ramazan,
iyiliğin kişinin kendisine, Rabbine, dinine, ailesine, akrabalarına,
yoksullara, kimsesizlere, yurtsuzlara,
mültecilere, sokak çocuklarına, yetimlere, yaşlılara, bütün insanlara,
mahlukata, yeryüzüne, gökyüzüne ve bütün eşyaya yapılacağını bizlere
hatırlatmaktadır. Başkanlığımız, her ramazan ayında kaybolmaya yüz tutmuş olan
bir değerimizi toplum gündemine taşımaya, bu konuda yüksek bir bilinç
oluşturmaya ve dikkatleri bu hususa teksif etmeye çalışmaktadır. Bu yıl seçmiş
olduğumuz tema, sadece ülkemizin değil bizim ve bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu
bir husustur. 2015 yılı Ramazan ayının teması “Vakit İyilik Vakti Bu Ramazan ve
Her zaman” mesajıyla “iyilik” olarak belirlenmiştir.
İyilikseverlikle ilgili kavramlar temelde ‘verme’ eylemiyle ilgili
olsa da bu kavramlar aynı zamanda derunî ve ahlaki bir çağrışıma sahip
olmuştur. Mesela sadakayı yalnızca maddi bir yardım olarak anlamak eksik olur.
Sadakanın kökeninde sadakat ve samimiyet vardır. Hatta kelimenin köklerine
gidersek karşımıza adalet ve hakkaniyet kavramları çıkar. Sadaka, bireysel
açıdan servet sahibinin kendisine, topluma ve Rabbine karşı içtenliğini
gösteren iyi bir davranış, sosyal açıdan ise toplumda adaleti ve hakkaniyeti
tesis etmeyi amaçlayan bir iyiliktir. Sözlük anlamı “arınma ve temizlik” olan
zekât da böyledir. Servetinin bir bölümünü ihtiyaç sahipleriyle paylan kişi, bu
iyiliğiyle açgözlülük ve tamah gibi olumsuz duygulardan gönül dünyasını
arındırır. “Rıza-yı Bari”ye bir adım daha yaklaşır. Toplumdaki iyilik zincirine
bir halka daha ekleyerek kardeşlik bağlarını perçinlemiş olur. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.) “Her canlıya iyiliğin mutlaka bir sevabı vardır”
buyurmaktadır. (Buhari, Musakat, 9.)
İnsanlar, iyiliğin ne olduğu konusunda görüş ve tanımlar seliyle
mücadele ederken, Hz. Peygamber (s.a.s.) iyiliği insanın kendi iradesine ve
vicdanına bırakır: “İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir.
Kötülük ise gönlünü huzursuz eden ve içinde bir kuşku bırakan şeydir; velev ki
insanlar başka şeyler söylesin.” (Darimi, Buyu’, 2.) Allah’ın varlığımıza
nakşettiği vicdan, karar vermemiz gereken her noktada bizi iyiliğe doğru
yönlendirecek, iyi duygularımızı güçlendirecek ve iyi davranışlarımızı
artıracak sağlam bir pusuladır. Yeter ki biz onu köreltmeyelim!
Üzülerek ifade etmek isterim ki iyilik idealinin zedelendiği modern
zamanlarda, savaşların, işgallerin, soykırımların, ihtilallerin, sömürgeciliğin
ve şiddetin had safhaya çıktığı bir yerkürede yaşıyoruz. İyiliği arayan,
iyiliksiz kalan, iyilik için çırpınan, iyiliğe muhtaç, iyilikten bihaber her
türlü insana ulaşmak, her birine iyilik götürmek gibi büyük bir sorumluluk
taşıyoruz. Dünyanın önemli bir bölümü açlık, sefalet ve korku içinde temel
ihtiyaçlarını karşılamanın mücadelesini verirken, diğer bir bölümü sorumsuz ve
ölçüsüz bir tavırla yapay ihtiyaç ve arzuların peşinde koşuyorsa, tüm insanlık
iyilik tasavvurunun acilen yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.
Elbette biz Müslümanların da iyilik tasavvurumuzu gözden geçirmemizi
gerektirecek nedenlerimiz var. Bugün, iyiliğin hayat bulduğu topraklardan ve
iyilerin imar ettiği şehirlerden kan ve barut kokusu yayılıyor. Bir kötülük
sarmalı, İslam dünyasını rehin almış durumda ve bu sarmalı besleyen yolları da
bir türlü kapatamıyoruz. Eleştirilere karşı gösterdiğimiz savunmacı yaklaşım,
daha iyi olma yolundaki çabalarımızı yavaşlatıyor. Bugün İslam âlemi, önce
kendi değer ve kavramlarıyla nasıl bir ilişkide olduğunu yeniden gözden
geçirmek, sonra da insanlığa karşı iyilik teklifini yenilemek zorundadır. Çünkü
mümin için iyilik ve güzellik hayat tarzıdır. Mümin, iyilik ve güzellik için
yaşar. Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) ifadesiyle, “Mümin, bir iyilik
yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen kimsedir.” (İbn Hanbel,
IV, 399.)
Zamana tanıklık eden ve “Ben Müslüman’ım” diyen herkes, iyiliğin
yeniden gönül coğrafyamızda ve bütün dünyada hâkim kılınması için seferber
olmalı; en yakın çevresinden başlamak üzere her işinde hayra anahtar, şerre
kilit olmayı ilke edinmelidir.