Dergiden Seçmeler

TARİH BİLİNCİ / BAŞMAKALE
Prof. Dr. Ali ERBAŞ / Diyanet İşleri Başkanı

Tarih; insan topluluklarının, geleceği etkileyecek

şekilde geçmişte meydana getirdikleri

olayların sebep ve sonuçlarını, kültürlerini,

coğrafyalarını ve birbirleriyle etkileşimlerini

yer, zaman ve özne boyutuyla belgelere dayanarak nesnel

bir şekilde ele alan ilimdir. Bu y.nüyle tarih, milletlerin

geçmişleriyle irtibatını sağlayan ve geleceğine yön

vermelerinde etkili rol oynayan bir değerdir.

Zaman ve mekân ile kayıtlı, maziyi, hali ve istikbali aynı

anda düşünebilme ve geleceğe şekil verme kabiliyetine

sahip tek varlık olan insan, tarihin esas akt.rüdür. Tarih,

ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ile başlamıştır.

Hz. Âdem’den itibaren yeryüzü, insanın şekillendirdiği

nice olaylara; siyasal, sosyal, kültürel, iktisadi ve coğrafi

d.nüşümlere sahne olmuş, pek çok medeniyet kurulmuş,

yükselmiş ve nihayete ermiştir.

Hak-batıl mücadelesi, tarihî sürecin ana eksenidir. Nitekim

.ncülüğünü peygamberlerin üstlendiği imar ve

ıslah merkezli iyilik çalışmaları da zulüm ve ifsat yolunda

insanlığın huzurunu bozan bütün eylemler de tarih

dediğimiz sahnede cereyan etmiştir.

Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de geçmişteki olayları ve toplumları

çok y.nlü olarak ele alan ayetler büyük yekûn

teşkil etmektedir. Önemli bir kısmını kıssaların oluşturduğu

bu ayetlere baktığımızda, insanın hak ve hakikat

mücadelesine ışık tutan, Peygamberi ve takipçilerini

teyit ve teskin eden, batılı tanıtan, temsilcilerini uyarıp

tehdit eden ve onların k.tü akıbetlerini ortaya koyan

durumlar müşahede edilmektedir. Aynı şekilde bu ayetler,

geçmişten geleceğe insanın kendisi, çevresi ve Rabbi

ile ilişkisinde tutarlı bir perspektif ortaya koyarak bugünün

ve yarının inşasına da kılavuzluk etmektedir. Bu

perspektif, insanların tarihe büyük bir ibret ve titizlikle

bakarak ders çıkarmak suretiyle geleceği daha iyi inşa

etmeleri açısından büyük bir imkândır. Nitekim; “Andolsun

ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret

vardır. Kur’an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o,

kendinden öncekiler için onay, her şey için detaylı açıklama,

iman eden bir toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.”

(Yûsuf, 12/111)  ayeti, s.zü edilen hususa işaret

eden önemli bir referanstır.

İnsanlık, en uzak geçmişten geleceğe doğru akıp giden

zaman içinde varlığını ve varoluş gerçeğini geleceğe sağlıklı

bir şekilde taşıma heyecanını yalnızca tarih şuuru

ile elde edecektir. Bu meyanda tarih, milletlerin üzerinde

yükseldiği mühim bir zemindir. Zira tarih bilincinin,

bir milletin var olmasında ve nesiller boyu devamlılık

sağlamasındaki etkisi her türlü izahtan varestedir.

Diğer taraftan tarih şuuru, tarihle ilintili olan din, dil, 

 coğrafya vb. unsurlara hassas bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır.

Bu noktada, dünyanın tarihî serüveninde

önemli bir etkiye sahip olan Müslümanlar, insanlığın

geleceğine yön verme sorumluluğunu her y.nüyle

ortaya koymak durumundadır. .ünkü bu yaklaşım,

dünü, bugünü ve yarını doğru okuyup anlama idrakine

katkı sunacağı gibi, genç nesillere de gü.lü bir tarih bilinci

aşılayacaktır. Unutulmamalıdır ki, geleceğin arzu

edilen manada şekillenmesi için geçmişin sağlıklı ve

doğru bir yöntemle yorumlanması oldukça önem arz

etmektedir.

Tarih şuurunu, doğru ve nesnel bir tarih bilgisi olmadan

elde edemeyeceğimiz apaçık bir gerçekliktir. Tarihi

okuyup öğrenmenin en büyük katkısı ise geçmişte yaşanan

hadiselerden gerekli dersleri almak ve günümüzü

bu doğrultuda şekillendirmektir. Ayrıca geçmişte gerçekleştirilen

büyük başarılardan heyecan alarak daha

güzel bir gelecek için azmetmek de bahse konu çabanın

önemli bir neticesidir.

Geçmişin tecrübesini dikkate almayan milletlerin, geleceğin

bilinmezliğinde kendilerine yer bulmakta zorlanacakları,

hakkı teslim edilen bir husustur. Zira başta

inanç olmak üzere dil, kültür, coğrafya ve tarih; milleti

millet yapan, ayakta tutup geleceğe taşıyan asli değerlerdir.

Bu bağlamda, inancını kaybedenlerin varlığını;

dilini kaybedenlerin mefkûresini; kültürünü kaybedenlerin

kimliğini; tarihini kaybedenlerin hafızasını ve

coğrafyasını kaybettiği, tarihî okumalardan apaçık bir

şekilde mülahaza edilmektedir.

Milletler, varlıklarını insanlık adına yaşattıkları değerlerle

sürdürmüşlerdir. Bu çerçevede, büyük bir medeniyet

perspektifine sahip olmanın biricik yolu, toplumun

kendi kültürel kodlarına dayalı, temelini bizzat kendisinin

inşa ettiği bir ilim ve hikmet anlayışına sahip olmasından

geçmektedir.

Bu noktadan hareketle ifade edelim ki tarih şuuru, geçmişte

nasıl bir uyanışa zemin hazırlamışsa, günümüzde

de aynı şekildeki bir yaklaşım, geleceğe umutla bakma

ve ideal olanı yakalama yolunda önemli bir kazanım

olacaktır. Söz konusu kazanımın gerçekleşmesi için

öncelikli olan, tarihte olup bitenleri rivayet etmekle

yetinmeyerek, geleceği inşa edecek muhkem bir bakış

açısı geliştirmektir. Öte yandan, tarih bilincini kesintiye

uğratan sebeplerin başında, tarih yazıcılarının ortaya

koyduğu, doğru belgelere dayanmayan yanlış bilgiler ve

kasıtlı tarih okumaları gelmektedir. Dolayısıyla sahih

belgelerin referans alındığı bir tarih formasyonu oluşturulmasının

elzem olduğu aşikârdır. Ayrıca tarih, çizgisel

bir düzlemden ziyade, insanın ve toplumların temel tercihleri,

iddiaları ve refleksleri çerçevesinde, benzer sebepler

ve sonuçlar etrafında cereyan etmiştir. Esasen bu

yaklaşım, Kur’an kıssalarının ortaya koyduğu çerçeveye

de uygun düşmektedir.

Bu itibarla, gerekli ve yararlı hizmetlere imza atabilecek

iman heyecanını en derinden yaşayıp hisseden milletimizin,

tarihî köklerimizden hakkıyla istifade etmesini,

tarihini doğru okuyarak yarınını şekillendirmesini ve

kendisi için bu mecrada kurulan tuzakları görerek ecdadına

hayırlı bir halef olmasını Yüce Mevla’dan diliyorum.​



​​​​​​