Dergiden Seçmeler

Karıncanın Ayak Sesinden Gizli Kalbî Maraz: Riya - Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz
Kulun kalbinde ihlas ve samimiyet kökü bulunmadığında,yerine riya yerleşip dal budak salar ve böylece kul şeytanın dürtülerine boyun eğmeye başlar.

 

Beğenilme ve takdir edilme duygusu insanda fıtridir. Bu duygunun ibadetlerde ihlası, davranışlarda samimiyeti kirletmesinin adı riyadır. Riya kişinin içini ihmal edip dışını süslemeye çalışması ve olduğundan fazla görünme arzusu ile itibar ve halkın saygısını kazanma tutkusudur. Riyanın en güçlü sebebi övülmekten hoşlanmak ve yerilmekten incinmektir. Övülme arzusunu tetikleyen ise kendini beğenmektir.
Kalpte kök salan riyanın kaynağı, oraya samimiyet ve ihlas tohumlarının yerleşmemiş olmasıdır. Kulun kalbinde ihlas ve samimiyet kökü bulunmadığında, yerine riya yerleşip dal budak salar ve böylece kul şeytanın dürtülerine boyun eğmeye başlar.
Riya biri büyük, diğeri küçük olmak üzere iki tür olarak değerlendirilir. Riyanın büyük olanı, kulun Allah’a taatle insanları murad etmesi, Allah’ın rızasını hiç gözetmemesidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) riyayı tarif ederken: “Allah’a taati sırasında insanları kastederek amel yapmandır.” (krş. Müslim, Zühd, 46; Müsned, , 301.) buyurarak buna işaret etmiştir. Hz. Peygamber’in şu hadisi bu konuda ayrıca dikkat çekicidir: “Kıyamet günü riyakâra, halkın gözleri önünde şöyle seslenilir: Ey riyakâr! Ey kandıran şahıs! Senin amelin boşa gitti, ecrin silindi. Git, kim için amel yaptıysan sevabını onlardan iste.” (Müsned, V, 428, 429.)
Riyanın ikincisi kulların küçük görüp önemsemediği için küçük riya diye adlandırılır. İbadetleri hem Allah için, hem de insanların takdir ve övgüsü için yapmaktır. Bu tür riya pek çok hadis-i şerifte şirk-i hafi olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Peygamberimiz bir defasında şöyle buyurmuştu: “Sizin için korktuklarımın en korkuncu küçük şirktir.” Sahabiler: “Küçük şirk nedir?” dediler. Efendimiz: “Riya” buyurdu. (Müsned, V, 124.)
Şirk-i hafi olarak değerlendirilen riya, kalbin derinliklerinde sinsi bir marazdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Şirk, karanlık gecede Safa tepesinde yürüyen kara karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.” (Taberani, Mu‘cemü’l-evsat, V/10, hadis no: 3479; Ebu Nuaym, V, 112.) hadisiyle bu gerçeği ifade buyurmuştur. Bu derece gizli ve sinsi olan şey, ancak engin basiretle, uyanık bir kalp ile fark edilebilir.
Hakk’ın rızası, ahiret kaygısı ön planda tutulan, riya ve gösterişsiz yapılan amellerdedir. Hayat yürüyüşünde riyasız amellere erişmek kolay değildir. Ameller, insanı dünya ve ahirette yüksek mertebelere nail kılan ve Allah’a yaklaştıran vesilelerdir.
Kendini beğenme ve riya gibi kalbî marazlar, amelleri değersizleştirir ve bu tür ameller kıyamet günü, eskimiş bir paçavra gibi sahibinin yüzüne çarpılır. Ahirette açılan amel defteri sahibine gösterildiği zaman insan gerçekten büyük sürprizlerle karşılaşır; yaptıklarının riya ve gösterişin esaretine girmiş olduğunu hüzünle seyreder. Amel-i salih yapıyorum sandığı pek çok davranışın riya, gösteriş ve şirk-i hafi ile kirlendiğini görür, yüzünü ağartacak davranışların azlığına şahit olarak hüsrana uğrar.
İnsan öbür âlemde sarrafın gerçek altınla sahtesini ayırması gibi amellerinin halisane olanı ile riya karışanını anlayacak, ama arkasına, sağına ve soluna bakınmasının, çevresinden medet ummasının o anda kendisine bir faydası olmayacaktır. Çünkü herkes kendi günahının yüz kızartıcı hâliyle kapkara bir yüzle ne Rabb’ına varabilecek bir hâlde, ne de başkalarına bakabilecek bir durumda olacaktır. Bu bir hüsrandır. Bu hüsran ile karşılaşmamak, şirk-i hafiyi işlememeye ve manevi hayatı kaliteli yaşamaya bağlıdır.
Riyadan kurtulmanın yolu Hakk’a ibadet sırasında yaratıkları görmemek, Allah için yapılan amelde sünnete riayete titizlik göstermek ve Hakk adına yapılan hizmetten lezzet duymaktır. Çünkü Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de buyurur ki: “Onlar sadece Allah’a ibadetten ve dini yalnızca O’na has kılmaktan başkasıyla emrolunmadılar.” (Beyyine, 98/5.)
Riya hastalığından kurtulmanın en kestirme yolu riyayı korku ve endişe ile gözetlemek, marifet ve basiretle teşhis edip karşı koymak ve dindarlığımızı sorgulamak; yâni kendimizi ve amellerimizi hesaba çekmektir. Bu muhasebe bir kalp sorgulamasıdır. “Bugün Allah için ne yaptım? Yaptıklarımın ne kadarı Allah için, ne kadarı nefsim için? İşin içine ne kadar “görsünler ve desinler” kaygısıyla riya denen şirk-i hafi girdi?”
İnsanın kendini bu şekilde sorgulaması, murakabe ile davranışlarını kontrol edebilmesi şirk-i hafi olan riyadan kurtulmaya vesiledir. Murakabe ve muhasebenin olmaması, karakterleri zaafa uğratarak insanı çift şahsiyetli yapar. Bu hâlin ilk yansımaları da yalan ve riya musibeti şeklinde olur.
Nefsin arzularını, hevanın tutkularını kırmak, dünya ve halktan ümidini kesmek ve bütün himmetiyle ahirete teveccüh etmek riyadan kurtulmanın önemli bir başka yoludur. Bu yapılmadan halis gibi görünen ameller bile bazen riyaya bulaşmış ve içine dünyevi çıkarlar karışmış olabilir. Nitekim rivayete göre bir kişi yıllar boyu mescidin birinci safında namaz kılmış. Bir gün her nasılsa bir engel sebebiyle ikinci safta kılmak zorunda kalmış. Bir süre cami ve cemaatten kaybolan bu kişiye sebebini sormuşlar. Demiş ki: “Şu kadar yıldır kıldığım namazları hep ihlasla kıldığımı sanıyordum. Bir kere ikinci safta görülmekten öyle rahatsız oldum ki, ömrüm boyunca riya yaptığımın farkına vardım. Bu yüzden evimde eski namazlarımı iade ve kaza ile meşgul olduğum için ortadan kayboldum.”
Riyanın tedavisi ihlasa ermeye çalışmakla olur. Çünkü ihlas, kulu riyadan koruyan bir zırhtır. Nasıl sabırsızlığı sabırla, unutkanlığı zikirle, nankörlüğü şükürle, isyanı taatle, cimriliği cömertlikle, şüpheyi yakin ile hatadaki ısrarı tövbeyle, yalanı doğrulukla, gafleti tefekkürle değiştirmek mümkünse riyayı da ihlas ile değiştirebiliriz. Ancak bu şekilde manevi hayatta mesafe almak mümkün olabilecektir. Ayrıca riyanın tedavisi, Allah’ın kalıba değil, kalbe baktığını; ahiretteki derecenin kalpteki duygulara bağlı olarak eksilip artacağını bilmek suretiyle olur.
Riya ve gösterişten kurtularak kullukta zirveye tırmanmak adım adım olur. Bu yolda beşerî iradeyi samimiyet ve ihlasla kullanmak ne kadar önemliyse, Allah Teala’dan lütuf ve kerem talep etmek o kadar önemlidir.

 

Şirk-i hafi olan riyadan kurtularak halisane dindar olabilmek birdenbire ve basitçe ulaşılacak kolay bir iş değildir. Çünkü önünde birçok engel vardır. Bu işin en sağlam yolu Allah’a kulluk ile nefse gem vurabilmektir. Bu sayede riyadan uzak bir kulluk ile ahirete güzel ve temiz bir amel defteri götürebilmek mümkün olacaktır. Cenab-ı Hak’tan niyazımız bizleri riyadan koruyup ihlasa erdirmesidir.

 

​​​​​​