Muhterem hocam, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıllarına gidecek olursak, “Diyanet” fikri nereden doğdu. Bize kısaca Başkanlığın kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
3 Mart 1924 yılında kurulmuş olan Başkanlığımızın 90 yılını geride bıraktık. Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyet’in en büyük, en önemli, en dikkat çeken kurumlarından birisidir. Bilindiği gibi müesseseler, kurumlar bir anda ortaya çıkmaz. Önce birtakım tarihî ve sosyal şartlar ortaya çıkar, müessese fikri doğar, arkasından fikirler bir projeye dönüşür ve yapı tamamlanınca da kurumlar şekillenir. Cumhuriyet öncesinden başlayan her alandaki kurumsal yenilenme fikrinin 19. yüzyıla uzanan, takriben yüz yıl geriye sarkan bir tarihçesi vardır. Yani
19. yüzyılda Osmanlı’da başlayan tecdit teşebbüsleriyle Türkiye’nin içine girdiği süreç, yenileşme sürecidir. Bu yenileşme sadece siyaset alanında olmamıştır. Hemen hemen hayatın tüm katmanlarını içine alan bir yenilenme süreci olmuştur ve geleneksel müesseselerin hepsi tartışmaya açılmıştır. Eğitimde, iktisatta, siyasette ve askeriyede böyledir. Mamafih bu yenileşme süreci ilk önce askeri alanda başlamıştır.
Osmanlının ilişki içerisinde olduğu dünya 16. yüzyıldan itibaren çok derin iç krizler yaşamış ve neticesinde Reform ve Rönesansın ardından yeni bir dünyayı kendi zaviyelerinde realize etmişlerdir. Bu yenilenmenin, bilhassa teknik ve sanayi alanındaki yenilenmenin avantajıyla da, Osmanlı medeniyeti
“Bu topraklarda 90 yıldır din ekseninde bir çatışma yaşanmamıştır. Burada Diyanet İşleri Başkanlığının nazım rolü, önemli bir yer teşkil eder.”
başta olmak üzere kadim dünyaya karşı bir avantaj kazanmıştır. Bunun neticesinde Osmanlı gibi ülkelerde reform sürecine girmiştir. Onun için II. Mahmut dönemindeki iyileşmeler, yenileşmeler, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı gibi çabalar toplumun çok yönlü olarak yeni yüzyıla, yeni dünyaya intibakı yönünde atılmış adımlardır.
Eş zamanlı olarak yüksek öğrenimde de birtakım adımlar atılmıştır. Bilhassa din alanında Darülfünun İlahiyat Fakültesi gündeme gelmiştir. Hukuk alanında adımlar atılmıştır. Bütün bu tartışmalar neticesinde I. Dünya Savaşının ardından kurulan Genç Türkiye Cumhuriyeti, bütün müesseselerini yenilemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı da yeni rejimin konseptine uygun bir şekilde hayatiyet kazanmıştır.
Şimdi şöyle düşünün; bundan 100 sene once 1914’te Osmanlının meşihat bağlamında, din- devlet-toplum ilişkileri bağlamında en yoğun tartıştığı konu, medreselerin ıslahı meselesiydi. 1914’te yanlış hatırlamıyorsam Islah-ı Medaris Nizamnamesi yayınlandı ve o tarihten itibaren de yüksek din öğretimi ve din alanındaki istihdam konusu çok tartışılan bir konu oldu.
Burada din-siyaset ilişkisi, din-eğitim ilişkisi, din yargı ilişkisi, din toplum ilişkisi çok farklı boyutlarda ele alınmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşunu müteakip de yeni rejimin şartlarına uygun riyaset kanunu çıkarılmıştır. Bu arada Diyanet’in ismi tartışılmıştır. Bu tartışmalar meclis zabıtlarına yansımıştır. Osmanlı medreselerinde yetişmiş olan o zamanın siyasetçileri, askerleri, devlet adamları buradaki ince farkı dikkate alarak daha çok vicdanı, akideyi, manevi alanı ifade eden “Diyanet” kelimesini “din” kelimesine tercih etmişlerdir. Bu süreçte pozitif hukuku ilgilendiren konuları hukukun uhdesine tevdi etmişlerdir. Siyaseti ilgilendiren konular, yani yasama düzeni ile ilgili konular meclisin uhdesine tevdi edilmiştir. İtikat, ibadet ve ahlaka taalluk eden konuların tanzimi/düzenlenmesi Diyanet İşleri Başkanlığının uhdesine verilmiştir.
Malumunuz bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 90. yılı. Geçmişten bugüne 90 yıllık sürece baktığımızda Başkanlık, milletimizin maneviyatına nasıl bir katkı sağladı? Geldiğimiz noktayı değerlendirir misiniz?
Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasıyla halkımız, toplumumuz ne kazanmıştır? Daha doğrusu neleri kaybetmekten kurtulmuştur, diye düşünmek gerekir. Şöyle ki, Cumhuriyet’i kuran irade, dini, bu toprakların asli unsuru olarak görmüş, din olmadan toplumun bekasının, milletin yarınının olamayacağı gerçeğini idrak etmiştir. Bunun yanında dinin toplumsal, tarihsel ve kurumsal birtakım tezahürlerinin yenilenmesi gerektiği kanaatini de taşımıştır. Ve tabii ki yeni kurulan ulus devletlerin felsefesine uygun olarak, din-devlet ilişkisinin belli bir paradigmaya göre şekillenmesi için dine toplum içerisinde özenli bir yer verilmiş ve dinî/manevi alanı tanzim etmek üzere yeni bir kurum ihdas edilmiştir. Öyle olduğu için bu topraklarda 90 yıldır din ekseninde bir çatışma yaşanmamıştır. Burada Diyanet İşleri Başkanlığının nazım rolü, önemli bir yer teşkil eder. Dolayısıyla Başkanlık milletin inancına rehberlik etmiştir.
Geçen zaman içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumun her düzeyinde, yani her ilde, ilçede, köylerde ve mezralarda, kısaca toplumun kılcal damarlarına kadar uzanan hayatın her alanında yaptığı manevi rehberlik, bir anlamda milleti diri tutmuş; öyle ki, milleti dinî bakımdan güvenli ve huzur içinde bugünlere taşımıştır. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanıp, kardeşliğin pekiştirilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Dinî ve manevi değerleri her fırsatta topluma anlatma, öğretme ve rehberlik etme görevini Diyanet İşleri Başkanlığı üstlenmiştir. Sadece yurt içinde değil, yurtdışında da bu görevi üstlenmiştir. Bugün itibarıyla Başkanlık yüzü aşkın ülkede, yurt dışı teşkilatları ile din hizmetlerini yürütüyor. O bakımdan genel itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığının milletin manevi değerlerinin diri tutulmasında önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Elbette bu arada sivil birtakım inisiyatifler, teşebbüsler de olmuştur. Ancak bugün bilinen bir gerçek var ki; insanımızın tarihten edindiği inanç değerlerini geleceğe taşıma konusunda, Diyanet stratejik bir rol oynamıştır. Saha araştırmaları da bunu gösteriyor.
İslam dünyasında böylesine stratejik bir kurum var mı?
Şunu söyleyebilirim ki, İslam dünyasında bu emsalde bir kurumu ben bilmiyorum. Onun için Başkanlığımız model olan ve bütün İslam dünyasında da dikkat çeken bir teşkilattır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı sürekli kendini yenileyen, güncelleyen bir yapıya sahiptir. Çağın değerlerini fark eden ve en azından Müslümanların bugünkü taleplerine cevap veren bir yapıya kavuşmak için sürekli yenilenme çabası içerisinde olan bir teşkilattır.
Türkiye’de son dönemlerde yaşanan hızlı değişme ve gelişmeler ile birlikte toplumun Diyanet İşleri Başkanlığından beklentileri de önemli ölçüde artmış ve farklılaşmıştır. Başkanlık Türkiye’nin dinî alanda yaşadığı sorunlara, acil problemlere ve taleplere cevap verebiliyor mu?
Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’te kuruluyor, sonra kanuni süreçler işliyor. 1930’larda Diyanet ile ilgili birtakım kanun teşebbüsleri oluyor. 1940’larda da bu devam ediyor. 1965’te Diyanet’in ilk defa bir teşkilat yasası çıkıyor. 1970’lerin sonuna doğru ise bazı maddeler iptal ediliyor. Otuz yılı aşkın süre ikincil bir mevzuatla idare ediliyor. En son 2010 yılında 6002 sayılı yasayla kurumsal yapısı yenilenerek Diyanet İşleri Başkanlığı güncellenmiş oluyor.
Bu anlamda Başkanlığımız çağın gereksinimlerine göre kendisini yenilemiş, kendisi ile birlikte eş zamanlı çalışan Diyanet Vakfı da bu hizmetlere destek vermiştir. Tabii bütün talepleri tam olarak karşılıyor mu? Muhakkak taleplerin karşılanamadığı yerler olabilir;
Söyleşinin Tam Sayfa Metni.