Ortadoğu’da Yaşanan Trajedinin Bir Sonucu Olarak Mültecilik
Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN
SDE Başkan Yardımcısı
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Mülteciler konusu
başta Türkiye olmak üzere Suriye’nin komşularının sorunuymuş gibi
görünmektedir. Fakat söz konusu sorun bölgenin ve uluslararası sistemin bir
sorunudur.
Birleşmiş
Milletlerin verdiği resmî rakamlara göre Suriye’de yaklaşık 200 bin kişi, sivil
toplum kuruluşlarının verdiği rakamlara göre ise yaklaşık 300 bin kişi hayatını
kaybetmiştir. 4 milyondan fazla Suriyeli ülke dışına göç etmek zorunda
kalırken, yaklaşık 6 milyon Suriyeli ise evlerini terk ederek ülke içinde daha
güvenli gördükleri yerlere göç etmek zorunda kalmışlardır.
MAALESEF, son
yıllarda Ortadoğu’da yaşanan iç savaşlar ve bölgesel çatışmalar bölge halkının
mülteci konumuna düşmesine neden oldu. 1948 yılında İsrail’in kurulması,
sonrasında yaşanan Arap-İsrail savaşları ve İsrail’in uyguladığı saldırgan
siyaset Ortadoğu’nun kronik sorunu hâline gelen Filistinli mülteciler
meselesini ortaya çıkardı. Aradan yıllar geçmesine rağmen, hatta Birleşmiş
Milletlerin dahi konuya dahil olmasına rağmen Filistinli mültecilerin sorununa
bir türlü olumlu cevap verilemedi. Bugün itibarıyla Filistin topraklarında
yaşayan Filistinlilerden daha fazla Filistinli (yaklaşık 5 milyon) başta Ürdün
ve Lübnan olmak üzere farklı Arap ve diğer ülkelerde yaşamak zorunda
bırakıldılar. Söz konusu Filistinli mülteciler kendi toprakları/ülkesi olan
Filistin’e dönemedikleri gibi yaşadıkları ülkelerde de ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Maalesef, Filistinli mültecilerin sorununu bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonrada kalıcı bir çözüme kavuşturacak güçlü bir irade ve
bölgesel ve küresel örgüt/devlet gözükmemektedir. Son yıllarda, Arap dünyasının
içine düştüğü siyasi türbülans Filistinli mültecilerin var olan mevcut kötü
durumunu daha da zor duruma soktuğu Suriye örneğinde olduğu gibi açıkça
görülmektedir. Filistinliler için yirminci yüzyılda başlayan mültecilik konumu
tüm ağırlığıyla hâlâ devam etmektedir.
2011 Arap dünyası
için yeni olumlu bir sürecin başlangıcı olarak görülebilecek gelişmelerin
yaşandığı yıl olmuştu. Yıllardır halkları baskı altında yöneten diktatörler tek
tek ve hızlı bir şekilde siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldılar.
Tunus’ta başlayan devrim ateşi hızla Mısır, Libya, Yemen, Suriye ve Bahreyn
gibi ülkeleri etkisi altına aldı. Bu ülkelerden Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de
yönetim değişiklikleri yaşandı. Fakat Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan
halk hareketleri aylar içinde iç savaşa dönüştü. Temmuz 2013’te ise Mısır’da
Abdulfettah Sisi liderliğinde kanlı bir askerî darbe gerçekleştirildi.
Suriye’de ilk başta
barışçı bir şekilde başlayan halk hareketleri Esad yönetiminin sert tepkisiyle
karşılaştı. Aylar içinde, isyan iç savaşa dönüştü. Esad liderliğindeki Baas
rejimi kimyasal silahlar dahil elindeki tüm araçlarla halkın üzerine
gitti/gitmektedir. Bugün itibarıyla, Suriye halkının büyük bir bölümü mülteci
konumuna düşmüştür. Başta, Ürdün, Türkiye, Lübnan olmak üzere milyonlarca Suriyeli
masum halk Esad’ın/Baas’ın katliamlarında komşu ülkelere kaçmak zorunda
kaldılar. Birleşmiş Milletlerin verdiği resmî rakamlara göre Suriye’de yaklaşık
200 bin kişi, sivil toplum kuruluşlarının verdiği rakamlara göre ise yaklaşık
300 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 4 milyondan fazla Suriyeli ülke dışına göç
etmek zorunda kalırken, yaklaşık 6 milyon Suriyeli ise evlerini terk ederek
ülke içinde daha güvenli gördükleri yerlere göç etmek zorunda kalmışlardır.
Ülke içinde daha güvenli olduğunu düşündükleri yerlere gidenler iç savaşın daha
da derinleşmesi ve Baas rejiminin saldırılarından dolayı açlık gibi ölümcül
sorunlarla karşı karşıya kalmış durumdalar. Ülke dışına çıkan Suriyeliler ise
ciddi zorluklarla baş etmek durumundalar. Ülke dışına çıkmak zorunda kalan
Suriyelilerin yarıdan fazlası kadınlar ve on sekiz yaşın altındaki çocuklardan
oluşmakta ve çok zor koşullarda yaşamak zorunda kalmışlardır. Komşu ülkelere
sığınan Suriyeliler iyi bir yaşamdan ziyade hayatta kalma yani güvenlik,
sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlar peşindedirler.
2014’ün sonu
itibarıyla yaklaşık olarak 1.650.000’i Türkiye’de olmak üzere 4 milyon Suriyeli
ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Suriyeli sığınmacıların sorunları
ayrıntılı bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Suriyeli sığınmacılar
sığındıkları ülkelerde çok ciddi sorunlar yaşarken, sığındıkları ülkelerde de
toplumsal ve ekonomik sorunlara neden olmaktadırlar. Daha da kötüsü,
sığındıkları ülkelerde etnik ve mezhepsel dengelerin değişmesinden dolayı
gerginliklerin yaşanmasına şahit olunmaktadır. Özellikle bu durum Suriyeli
sığınmacıların yoğun olduğu sınır il ve ilçelerinde daha fazla yaşanmaktadır.
Suriye ve Irak’ta
devlet yapısının iyice çökmesi IŞİD benzeri terör gruplarının hızla zemin
kazanmasının önünü açmıştır. Özellikler IŞİD’in Musul başta olmak üzere yoğun
nüfusun yaşadığı yerleşim yerlerini hızla ele geçirmesi Suriye ve Irak merkezli
bölgede yeni bir göç dalgasının oluşmasına neden oldu ve günler içinde
Türkiye’ye binlerce insan akın etti. Yakın zamanda Türkiye’nin güney komşuları
olan Suriye ve Irak’ta istikrarın sağlanmasının zorluğu göz önüne alındığında
Türkiye’nin uzun göç ve sığınmacı sorunuyla uğraşacağı kuvvetle muhtemel
gözükmektedir. Önceleri geçici ve kısa süreli bir durum olarak görülen göç
dalgası, zamanla kalıcı bir hâle dönüşmüştür. Türkiye’nin bu durumu göz önünde
bulundurarak süreci takip etmesi ve ona göre politika geliştirmesi
gerekmektedir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası ve bölgesel
kuruluşların vurdumduymazlığı Türkiye’nin yükünü daha da artırmaktadır.
Verilere baktığımızda, Suriyelilerin ancak yarısının ihtiyacının çeşitli
ülkeler ve kuruluşlardan gelen yardımlardan karşılandığı görülmektedir. Aslına
bakılırsa, Mülteciler konusu başta Türkiye olmak üzere Suriye’nin komşularının
sorunuymuş gibi görünmektedir. Fakat söz konusu sorun bölgenin ve uluslararası
sistemin bir sorunudur. Nitekim yaşanan kitlesel göçün hem bölge hem de
uluslararası sistemi tehdit eder konuma ulaştığı rahatlıkla söylenebilir.
Gelinen olumsuz süreç göz önüne alınarak uluslararası kamuoyunun (varsa!)
harekete geçmesinin zamanı çoktan geçmiştir.
Suriye ve Irak’ta
yaşanan insanlık trajedisine en hafif ifadeyle sessiz kalınması insanlık
tarihinin görebileceği en kötü sonuçlardan birinin yaşanmasına neden olmuştur.
Maalesef, uluslararası kamuoyunun sessizliği yaşanan trajediye rağmen devam
etmektedir. Suriye ve Irak merkezli yaşananlar ortada dururken son günlerde
Yemen ve Libya’dan gelen iç savaş benzeri çatışma haberleri Ortadoğu’nun
geleceği açısından endişe oluşturmaktadır. Suriye ve Irak’ta yaşananlara
yaklaşıldığı gibi hareket edilecek olunursa maalesef Ortadoğu’da Yemen ve Libya
kaynaklı yeni bir göç dalgasının oluşması kuvvetle muhtemeldir. Ortadoğu’da
yaşanan/yaşatılan siyasi türbülans devam ettiği sürece mülteciler Ortadoğu’nun
temel sorunlarından biri olmaya devam edecektir.